Abum Rabum - İskender Pala Abum RabumYazar İskender Pala, okurlarını polisiye türündeki yeni romanıyla selamlıyor. “Abum Rabum” adlı kitapta, Tokyo’dan Ortadoğu’ya uzanan bir cinayetin sebebini araştırırken tarihi eser kaçakçılarına rastlayan gazetecinin öyküsünü anlatıyor. Karısı Saray, Avram’a çocuk verememişti. Saray’ın Hacer adında Mısırlı bir cariyesi vardı. Saray Avram’a, (…) “Lütfen cariyemle yat, belki bu yola bir çocuk sahibi olabilirim” dedi. Avram Saray’ın sözünü dinledi. (…) Rab’ın meleği (hamile kalan Hacer’e) (…) “Bir oğlun olacak, adını İsmail koyacaksın. (…) Herkes ona karşı çıkacak, kardeşleri onunla hep çekişme içinde yaşayacak” dedi (Tevrat, Tekvin, Bâb 16).  İbrahim’in biri köle, biri de özgür kadından iki oğlu vardır. (…) Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı’ndandır, köle olacak çocuklar doğurur, bu Hacer’dir. Oysa göksel Yeruşelim özgürdür, anemiz odur. (…) İşte böyle kardeşler, bizler cariyenin değil, özgür kadının (Sara’nın) çocuklarıyız (İncil, Galatyalılar 4/21-31).  Dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapan Ortadoğu… İnsanlığın beşiği ve Hz. İbrahim’in ayak izlerini taşıyan yurtlar… Ve Müslümanlar üzerinden süregiden savaşlar… Bir bakıma Hz. İbrahim’in mirası peşindeki evlatlarının amansız mücadelesi… Ortadoğu’da yalnızca fikirler, inanışlar, canlar değil, tarih de bir katliamın pençesinde. Artık hakikati görenler, Irak ve Suriye’de birinin kanı toprağa akarken uzaklarda kanı bitlenen birilerini, burada bir kurşun namludan fırladığında meçhul ülkelerde kabaran cüzdanları, burada anelerin ağıtları gözyaşlarına karışırken bir yerlere gizlice kaçırılan tarihi mirası fark edebiliyorlar. Oynanan oyuna insanlığın geçmişiyle hesaplaşması deniyor ama hakikate geleceğini belirleme potansiyeline sahip.  Elinizdeki kitabı yalnızca Roma, Kudüs ve İstanbul ekseninde bir casusluk romanı olarak değil, aynı zamanda Mezopotamya’nın sosyal, siyasi ve sanatsal tarihi gibi de okuyacaksınız. İskender Pala’nın her zamanki yetkin kaleminden nefes nefese bir polisiye…(Tanıtım bülteninden)Kapı Yayınları’ndan çıkan İskender Pala’nın yeni kitabı Abum Rabum, okuyucuları ile buluşuyor. Yazarın polisiye tadındaki romanı, bir gazetecinin Tokyo’dan Ortadoğu’ya uzanan cinayeti araştırmasını ve bu süreç içinde tarihi eser kaçakçılarına rastlamasını anlatıyor. Roma, Kudüs, İstanbul, Kahire ve Uzakdoğu’yu içine alan geniş bir coğrafyada işlenen roman, bir casusluk romanı olmasının yanı sıra Mezopotamya’nın sanatsal, siyasi ve sosyal tarihini de barındırıyor. Usta kalemi ve güçlü kurgusunu yeni romanında da sergileyen yazar, tarihin gizemli sayfalarını günümüze taşımayı başarıyor. Üç din içinde kutsal olan Kudüs’ü ve Hz. İbrahim’i konu edinen Abum Rabum, birbiriyle ilgisiz gibi görünen kişileri ve olayları o kadar iyi bir şekilde kurguluyor ki okuyucuyu etkilemeyi başararak ilgisini roman boyunca sürdürmesini sağlıyor.   Roman Tokyo’da bir üniversitede işlenen cinayet ile başlıyor. Üniversitede asistanlık yapan güzel ve başarılı Keiko, esrarlı bir şekilde ölüyor. Duruma hem öğretim görevlileri hem de polisler bir anlam veremiyor. Hikâyenin konusu bir anda İstanbul’da Dinler Tarihi kürsüsünde asistanlık yapan Selim’e çevriliyor. 17. Yüzyılda yazılan bir hikâyeyi okuyan Selim okuyucuları Komagene hükümdarı için inşa edilmeye başlayan kümbet ve anıt mezarların hikâyesine sürüklüyor. Selim’in okuduğu hikâyede yer alan abidenin mimarı olan Sin-Amar, dönemin putlarına yüz çeviriyor ve Hz. İbrahim’in öğretileri ile yaşıyor. Abide içerisinde kralın hazineleri ve mezarı bulunuyor ve bu hazineye ulaşmak için dehlizler ve labirentler tasarlayan Amar, geçitlerde kulanılan tüm şifreleri Hz. İbrahim’in Haniflik erdemleri arasından seçiyor. Bu arada romanın İstanbul ayağında İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne görev için Zara adında bir Sümerolog ortaya çıkıyor ve bununla birlikte olaylar hızlanmaya başlıyor. Ajanlar, rahipler ve casusların nefes kesen aksiyonları romana dahil oluyor. Geçmişten günümüze Orta Doğu’nun bitmek bilmeyen çıkar ilişkilerini, ölüm tacirliği yapan din savunucularını, tutarsız politikalarını kendine özgü anlatımıyla okuyucuya sunan İskender Pala, İstanbul’dan Kudüs’e Urfa’ya ve Tokyo’ya kadar uzanan muhteşem bir hikâyeyi gözler önüne seriyor. Okuyucu üç büyük semavi dinin en büyük ismi Hz. İbrahim’e ait ayak izlerini izleyerek hazineye ulaşırken hem Mezopotamya’nın sosyal ve siyasal tarihini hem de Orta Doğu üzerine oynanan oyunları gözleyebiliyor. Yazar, Orta Doğu’da yaşanan savaşların ve karışıklıkların tek sebebinin petrol olmadığını, bu toprakların asıl değerinin kültürü ve tarihi olduğunu hikâye içinde geçen diyaloglar ile okuyucuya yansıtıyor.  İskender Pala, Hz. İbrahim’in peşine düşen Zelot, Mosad, MİT, Grup kardeşlik ve CIA gibi örgütlerin birbiri ile acımasız mücadelesini de okuyucularına akıcı ve mesaj verici bir dile aktarıyor. 1958 Uşak doğumlu olan İskender Pala, özelikle Divan Edebiyatı üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınıyor.  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okuyan yazar, aynı üniversitede doktora ve doçent unvanını alarak 198 yılında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde profesör olarak çalışmaya başladı. TRT’de Şairane adlı program sunan yazar, Tarık Zafer Tunaya ve Altunizade kültür merkezlerinde Divan Şiri Sati adlı etkinlikler yapıyor. 1989 ‘da Ansiklopedik Divan Şiri Sözlüğü ile Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü alan Pala, aynı eser ile 190 yılında AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülüne layık görüldü. 201 yılında Aydınlar Ocağı Kayseri Şubesi tarafından yazara Yılın Edebiyat Adamı ödülü ve yine aynı yıl YTB Uşak Halk Kahramanı unvanı verildi.   203 yılında Türkiye Yazarlar Birliği, Polis Akademisi ve Emniyet Teşkilatı tarafından Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk romanı Yılın Romanı Ödülü'nü aldı. İskender Pala’nın eserleri arasında Divan Edebiyatı, Şairlerin Dilinden, Ah Minel-Aşk, Kırklar Meclisi, İki Dirhem Bir Çekirdek, Hayriye, Hilye-i Sadet, Kadılar Kitabı ve Kitab-ı Aşk yer alıyor.        .